Başbakan Tayyip Erdoğan Açılım Görüşü


AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, Açılımla İlgili Olarak, "Gazi Mustafa Kemal de, İnönü de, Menderes de, Merhum Özal da, Bugün Meclis Çatısı Altında Bulunan Siyasi Parti Liderleri de Bu Meseleyle İlgili Zaman Zaman Görüş Bildirdiler. Çözüm Önerilerini Ortaya Koydular" Dedi.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan, açılımla ilgili olarak, "Gazi Mustafa Kemal de, İnönü de, Menderes de, merhum Özal da bugün Meclis çatısı altında bulunan siyasi parti liderleri de bu meseleyle ilgili zaman zaman görüş bildirdiler. Çözüm önerilerini ortaya koydular" dedi.
Erdoğan, AKP genel merkezinde düzenlenen Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı'na katıldı. Burada konuşan Erdoğan, her milletin hassasiyetlerinin, kutsallarının bulunduğunu belirterek, "Bin düşünüp, bir kelime etmek zorundayız. Bayrağımızı, vatanımızı, topraklarımızı, cumhuriyetimizi, cumhuriyetimizin ilkelerini, millet değerlerimizi, ortak değerlerimizi, ayrıştırıcı siyasetlerine alet edenler, ülkemize de milletimize de büyük haksızlık yapıyorlar" dedi.




Erdoğan, muhalefetin "ihanet, hıyanet, terörle işbirliği gibi' suçlamalarda bulunduğunu hatırlatarak, gerekli cevapları verdikleri halde yine benzer ifadelerin kullanılmasına devam edildiğini kaydetti. Erdoğan şunları söyledi:

"Müzakere gibi, mütareke gibi kavramları dillerine dolayanlar, tam bir gözü dönmüşlük içinde ülkemizin huzuruna kastediyorlar. Ülkemizin Doğusuyla, Güneydoğusuyla iletişim kuramayan, gönül köprülerini inşa edemeyenler, ülkemizin diğer bölgelerini istismar ederek buradan siyasi rant elde etmek gibi düşüncesiz bir tavır içindeler.

Allah aşkına soruyorum, bir şehit annesini 13 Kasımda çok önemli bir meselenin görüşüldüğü TBMM'ye getirmek, oradan ona slogan attırmak provokasyon değil de nedir? Gençleri alıp, ellerinden tutup, izleyici tribününe getirmek suretiyle, orada slogan atmak, alkış her şey yasak olduğu halde, onlara oradan slogan attırmak soruyorum, bir provokasyon değil de nedir? Şehit ailelerini yalanla, iftirayla galeyana getirip, onları üzerinden toplumun tamamının hissiyatını zedelemeye gayret etmek tahrik değil, istismar değil de nedir? Bunlar, aziz milletimizin bu oyunları, bu senaryoları görmediğini, anlamadığını zannediyorlar. Yıllarca yaptıkları gibi millete 'onlar anlamaz, onlar göbeğini kaşıyan adamlardır, onlar bidon kafalıdır' muamelesi yapıyorlar."

Meclis Genel Kurulu'ndaki görüşme sırasında da ifade ettiği bu meseleleri gündeme ilk kez taşıyanların kendileri olmadığının altını çizen Başbakan Erdoğan, "Gazi Mustafa Kemal de, İnönü de, Menderes de, merhum Özal da, bugün Meclis çatısı altında bulunan siyasi parti liderleri de bu meseleyle ilgili zaman zaman görüş bildirdiler. Çözüm önerilerini ortaya koydular" dedi.

Erdoğan ayrıca, SHP'nin 1990 Raporu, CHP'nin 1996 Tunceli Raporu ve CHP'nin 1999 Doğu Güneydoğu Raporu'nun kendilerinin bugün kabul edemeyecekleri önerileri dile getirdiğini belirterek, "Sayın Baykal'ın akşam yatarken söylediği ile sabah kalktığında söylediği asla birbirini tutmaz, öyle birisi, aynen böyle birisi" diye konuştu. Erdoğan şunları kaydetti:

"Bakın şimdi size yine delille konuşuyorum. Bugün söylediğiyle şimdi söyleyeceğimin ne kadar farklı olacağını göreceksiniz. "Ana dil yasağıyla ilgili her türlü yasal düzenleme yürürlükten kaldırılacak, yurttaşların ana dillerinde serbestçe konuşabilmeleri, yazabilmeleri, öğretebilmeleri, bu dillerde değişik kültür etkinliklerinde bulunabilmeleri güvence altına alınacaktır.' Kim söylüyor bunu? Baykal. "Ana dil yasağının kalkmasıyla, ana dillerin yurttaşların yaşamında özgürce kullanılması ve bu dillere yayın yapılması olanağı sağlanmış olacaktır' diyor. Bu ifadeler bana ait değil, bu ifadeler 1990'da SHP Genel Sekreteri Sayın Deniz Baykal tarafından hazırlanmış olan SHP Raporu'ndan aynen alınmış ifadelerdir.

Bir başka örnek, "Kürt kökenli yurttaşlarımız da dil, kültür, folklor ve kimliklerini koruma ve geliştirme ve açıklayabilme.' Geçiyorum şimdi yine önemli yere. "Kendi ana dillerinde yazılı basın, radyo ve tv dahil her türlü medya aracılığıyla yayın yapabilme.' Şimdi asıl yere geliyorum, "Özel okullarda kendi ana dilleriyle eğitim yapabilme, Kürt dil ve kültürü üzerinde araştırma yapacak enstitüler ve benzeri kurumların kurulabilmesi haklarına kavuşmalıdırlar.' Bu ifadeler de bana ait değil bunlar da 1996 CHP Tunceli Raporu'ndan alınmış ifadeler.

"İsteyenlerin kendi ana dillerinde Milli Eğitim Bakanlığı kuralları içinde özel eğitim görebilmeleri, üniversitelerde ilgili araştırma enstitüleri kurabilmesi, her türlü iletişim, yazılı basın, yayın ve medyadan bu amaçla ve bu çerçevede yararlanabilmeleri sağlanmalı, bu konudaki tüm yasaklar ve tüm fiili engeller kaldırılmadır.' İşte bu ifadeler de yine Haziran 2001'de yine CHP tarafından hazırlanan rapordan.

Bu raporlar orada öyle dururken bu raporların altında Sayın Baykal'ın imzası dururken, Sayın Baykal çıkıyor dil konusunda yapılanları bölücülük olarak değerlendirmek gibi bir gaflet sergiliyor. Tamam da o raporda ifade ettiğiniz görüşleri o zaman nereye koyacağız. O gün "özel okullarda kendi dillerinde eğitim yapsınlar' diyorsun. Bu kadar ileri gidiyorsun; ama bugün dil konusunda atılan her adıma sert bir şekilde karşı çıkıyorsun."

-"FARKLI DİLLERİN ÖNÜNDEKİ ENGELLER DSP-MHP-ANAP KOALİSYONU DÖNEMİNDE KALKTI"-

DSP-MHP-ANAP hükümetinin hayata geçirdiği Avrupa Birliği Uyum Paketleri'nden örnekler veren Başbakan Erdoğan, bu hükümet döneminde Radyo ve Televizyonların Kuruluşu Hakkındaki Kanun'da yapılan değişiklikle, Türk vatandaşlarının, günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasının önündeki hukuki engellerin kaldırıldığını hatırlattı. Erdoğan Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi Kanunu'nda yapılan değişikliklerle Türk vatandaşlarının günlük hayatlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğrenmelerinin önündeki hukuki engellerin de aynı koalisyon döneminde kaldırıldığını söyledi. Erdoğan, "Sayın Bahçeli'nin imzası orada öyle dururken bugün attığımız adımlara karşı çıkmak tutarlılık mıdır, dürüstlük müdür, dik bir duruş mudur? Bu zikzakların Türkiye'ye bir yararı olabilir mi? Bu tutarsızlık siyasete bir şey katar mı, bir seviye kazandırır mı?" dedi. Erdoğan şunları söyledi:

"Onun için diyorum ki teşkilat olarak, Ben özellikle MHP'nin, CHP'nin yönetimine değil, tabanına sesleniyorum; lütfen, ne olur başınızı iki elinizi arasına alın, düşünün. Bu gidilen yol doğru mudur? Şöyle bir hesabını sorun. Bu yaklaşım metodu doğru mudur? Onun için biz MHP ve CHP'ye gönül vermiş kardeşlerimize de sesleniyoruz. Bu süreci ülkemizin birliği, kardeşliği için lütfen iyi düşünelim, iyi değerlendirelim. Bunu yapalım ki ülkemiz geleceğe çok daha farklı, çok daha emin adımlarla yürüsün.

Ben, başta il başkanlarım olmak üzere teşkilatımın tüm mensuplarından bu oyunu demokrasi ve hukuk çerçevesinde boa çıkarmak için her an uyanık olmalarını rica ediyorum. Onlar bölmeye çalıştıkça biz birleştireceğiz. Onlar ayırdıkça biz bütünleştireceğiz. Onlar tahrik edecek biz sakinleştireceğiz. Onlar yalan söyleyecek, iftira atacak, karalama kampanyaları yürütecek biz bunların tamamını boşa çıkartacağız."

"Demokratik açılım" süreci ile ilgili CD ve doküman hazırladıklarını da anlatan Erdoğan, bunların en kısa zamanda teşkilat mensuplarına ulaştırılacağını belirterek, partililerden, bu CD ve dokümanlardan yararlanarak il il, ilçe ilçe, belde belde, köy köy dolaşarak süreci anlatmalarını istedi.

"Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci" ile ilgili olarak TBMM'de yapılan oturumların ardından bazı çevrelerden olumsuz yaklaşımlar gördüklerini ifade eden Erdoğan, "Dağ fare doğurdu', "Havanda su dövdüler' gibi yaklaşımlarla süreci hafife alanların, ya kasıtlı davrandıklarını ya da sorunu anlamaktan uzak olduklarını" kaydetti. Bu meselenin dün ortaya çıkmış, ülke gündemine yeni girmiş, Türkiye'nin gündemini sadece 25-30 yıldır işgal eden bir mesele olmadığının altını çizen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Son derece köklü, grift, karmaşık bir meseleyi çözmek için adım atıyoruz. Akşamdan sabaha her şeyi çözmek keşke mümkün olsaydı ama değil. Onun için bu projenin, bu sürecin, kısa, orta ve uzun vadeli bir takvimi var, kısa vadeli yapacaklarımız var -ki bunu yapmaya başladık zaten. Yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Orta vadede yapacaklarımız var. Yasal düzenlemelerle süratle onları da yapacağız, yapıyoruz. Uzun vadede de yapacaklarımız var ki bu anayasal bazı değişiklikler gerekiyor. Onu da bu şekilde yapacağız.

Anayasal değişiklik deyince Ana muhalefet liderinin her yeri, jest, mimik hareketlenmeye başladı. Sebep? Niye bundan gocunuyorsun? Bunu ilk defa gündeme getirenlerden biri sensin. "Efendim, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri değiştirecekler.' Böyle bir şeyi ne benden ne de herhangi bir arkadaşımdan duydunuz mu? Böyle bir şeyi söylemediğimiz halde bunu dile getirmek bunların ne kadar art niyetli olduğunu gösteriyor. Anayasamızda şu anda özellikle üzerinde konsensüs temin edilen bir çalışmayı yaparak sorun alanlarını gidermeye yönelik adımlar atmanın gayreti içerisinde olacağız.

Anayasa'nın bazı maddelerinin değiştirilmesi, geçmişten bu yana, ki büyük bir çoğunluğunun değiştirilmesi bugün toplumumuzun genelinde kabul gören ve geneli tarafından istenilen, talep edilen bir konu. Niye rahatsız oluyorsun? Neden? Hadi buyurun gidelim millete. Millete soralım. Bak bakalım millet ne istiyor. Ama millet anlamaz. Çünkü onlara göre göbeğini kaşıyanlar anlamaz. Sadece bunlar anlar. Hayır biz diyoruz ki milletim ne kadar anlıyorsa biz de o kadar anlarız. Farkımız bu. Demokrasilerde seçilmek maharet değildir. Aslında seçmek maharettir. Zaten seçmede başarılı olduğunda bir ülke aydınlık yarınlara çok daha farklı bir şekilde gider. Onun için de özellikle eğitimli, yetişmiş bir toplumun gayreti içerisindeyiz."

Erdoğan, 2005 yılında Diyarbakır'da "Kürt meselesi benim meselemdir" dediğini hatırlatarak, kendilerini bunun üzerine hiçbir şey yapmamakla eleştirenlere şunları söyledi:

"Kürt meselesi benim meselemdir dediğimde, bu Türkiye'de büyük yankı bulmuş, umut verici bulunmuştu. Bugün sizin dikkatinizi çekiyorum. TBMM, iki tam gün boyunca bu meseleyi tüm boyutlarıyla özgürce tartışmıştır, tartışılabilmiştir. İşte açılım budur. Bu bir süreç ve bu süreç bir anda başlayıp bir anda bitecek bir süreç değil. Bundan tam 7 yıl önce 18 Kasım 2002'de aslında biz bu süreci başlattık. AK Parti'nin programını açan bu sürece yönelik oradaki ifadeleri oradaki ifadeleri çok açık ve net görebilirler. Aşama aşama, kademe kademe bugünlere getirdik ve bu günde geleceğe doğru bunu devam ettiriyoruz.

Olağanüstü Hal uygulamasını biz kaldırdık. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde 'Olağanüstü Hal yeter' diyen vatandaşlarım bunun hangi iktidar tarafından kaldırıldığını biliyor. 7 yıl boyunca Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimize, diğer bölgelerimizle birlikte 15 katrilyon tutarında yatırım yaptık. 79 yıllık sürece bakın bunu göremezsiniz. Ama bunu biz gerçekleştirdik.

GAP, DAP ve KOP için eylem planı hazırladık ve hızla uygulama safhasına getirdik. 5233 Sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanun ve Uygulama yönetmeliğini çıkardık ve uygulamaya koyduk.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin kaldırılmasından, Dernekler Kanunu'na, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'ndan Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'na kadar çok geniş alanda değişim, dönüşüm gerçekleştirdik.

Nüfus Kanunu'ndaki değişiklikle isim koşma konusundaki kriterleri yeniden düzenledik. Farklı kültürlere, örf sahip bireylerin özel hayatlarına, aile hayatlarına ilişkin özgürlükleri koyduk.

TRT ilk olarak 2004 yılında AB'ye uyum için yapılan düzenlemeler çerçevesinde TRT3 ekranlarından Kürtçe, Zazaca, Boşnakça, Arapça ve Çerkezce yayına başladık. İlk etapta sadece kamu televizyonlarına verilen yerel dil ve lehçelerde yayıp yapma hakkını 2005 yılında özel kuruluşlara da verdik. TRT6 yayına girdi. Ne oldu, ne kaybettik? Devletin bir kanalı şu anda 24 saat Kürkçe yayın yapıyor. Şimdi Farsçaya başlayacağız. Yine devletin bir kanalı tamamen o bölgede Farsça yayın yapacak. Yine aynı şekilde yakın bir zamanda inşallah o bölgede bir kanalımız Arapça yayın yapmaya başlayacak."

-DOMUZ GRİBİ-

Konuşmasının son bölümünde Domuz Gribi konusuna da değinen Başbakan Erdoğan, "Bunları artık gündemden çıkartmamız lazım. Bunları gündemde tutmak suretiyle Domuz Gribi yok olmuyor. Sağlık Bakanlığımız bütün tedbirleri almıştır. Bu kadar yazıp çizmek, her gün ölüm haberini vermek, bununla Domuz Gribini şifa bulmuyor. İlgili merciler zaten gerekli çalışmayı, yeterli çalışmayı zaten yapıyor" dedi.

Erdoğan, genetiği değiştirilmiş ürünlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker'in gerekli açıklamaları yaptığının altını çizerek, "Bakıyorsunuz hala bunun üzerine gidiyorlar" diye konuştu.(
Sosyal Medyada Paylaş! :
 
Support :
Copyright © 2012. Güncel Malatya Haberleri - Eğlenceli Haberler - Tüm Hakkı Saklıdır.
Site Dizayn by Webtam Malatya Haber Site Yayın Akışı